Bu sabah içim burkularak uyandım.
Özlem doluydum.
Aklıma çocukluğum geldi.
Bayram sabahlarımız çok özeldi. Tütülü elbiselerimiz, hep uçuk renklerde olurdu. Kurdelelerimiz ve makosen ayakkabılarımız yine elbiselerimize uygun... Şayet kışa denk gelmişse bayram, elbisemize göre paltolarımız... Bir de fırfırlı şık çoraplarımız... Annelerimiz sivri burunlu, topuklu volanlı incecik bellerine yapışan elbiseler giyerlerdi. Volumlü ya da şık peruklu saçları, kocaman gözler, kirpikleri simsiyah çekilmiş kuyruklu kedi kalem makyajları ile büyülerdi. Erkeklerimiz fularları, şık pantolon ve ceketleri, parlak ayakkabıları ile hazırlanmış otururdu kahvaltı sofrasına. Oldukça kalabalıktık. Herkes masada olurdu. Kim bilir kaç kişiydik... Masamızda hani derler ya kuş sütü eksik o bile var olurdu. Kahvaltılar, masanın bir başına dedemin, bir başına da anneannemin oturmasıyla başlardı. Ne güzel günlerdi... Uzun sohbetler edilirdi. Biz küçüklere de söz hakkı verilirdi. Özellikle de kız çocuklarına. Kız çocuk olduğumuz için ne kadar kıymetli olduğumuzu hissettirirlerdi. Güçlü ve özgür olmamız için çaba gösteren, eğitimli, görgülü dedelerimiz, babalarımız, dayılarımız, kuzenlerimiz vardı. Medeniyeti yoğun hissettiğimiz günlerdi. Bizim ailenin kadınları hem çok şık hem çok marifetliydi. Hepsinin farklı özellikleri vardı ve aynı zamanda çok terbiyeli, çok hanımefendilerdi. Hiçbiri Allah rahmet eylesin aramızda değil artık...
Bayramlaşırken öperdik büyüklerimizin ellerinden ama asıl güvenle onların dizlerine oturur, başımızı sevgi ile okşamalarını iliklerimize kadar hissetmemizi hiç unutmam. Sonra evin büyüğü olan erkekler, âdetimizdi, zarflara koydukları paraları kapıya bayramlaşmaya gelen çocuklara eşit miktarlarda verirlerdi. Her aile çocuklarını en temiz şekilde giydirirdi. En güzel şeker ve çikolatalar ikram edilirdi çocuklara.
O zamanlar mahalleler küçüktü, kimin yoksul olduğu bilinirdi. Eve küfelerle gelen yiyecekler, bölüştürülür, hiçbir aile rencide edilmeden paylaştırılırdı.
Şunu yazarken bile kalbimin en derinlerinde hıçkırarak ağlamak istiyorum, ne zarif insanlardı.
Şimdi öyle bir dönemdeyiz ki birbirimizi bile göremiyoruz. Biz o zaman aile apartmanında otururduk. Çok güzeldi. Her kapıda bir kardeş, her katta o kardeşin çocukları. Medeni ve saygılı büyüdükleri için hiçbir zaman birbirlerine sensin dediklerine şahit olmadım. Balolar, davetler o koşuşturmalar işte nereden nereye...
Kadınlar eğitimli, hem iyi anne hem iyi eş hem de iyi evlatlar olmuştu. Hepsi çok güçlü kadınlardı. Sebebi ise erkeklerin doğduğumuz andan itibaren bizlere verdiği değer, özgüven ve güç idi. Ne kültürlü ne eğitimli ne özel bir sülalenin torunuydum ben.
Onlardan gördüklerimi yapmaya gayret ediyorum ben de. Dünden beri hazırlık yapıyorum. Artık çekirdek aile bile kalamadık. Şimdi kocam, ben ve küçük oğlum, 5 köpeğimiz, 1 kuşumuz ile köydeyiz. Köyün çocukları çok nazik ve çok şekerler. Onlarla dondurma yemek, sohbet etmek, müzik dinlemek, hayallerine ortak olmak çok eğlenceli. Kâh koyun otlatmaya gidiyorum onlarla, kâh erik ağacı altında meyve satarken buluyorum kendimi. Çocuklar bana hep yaşam hevesi, nefes veriyorlar. Çünkü çok yolun başındalar ve hiç şüphesiz hayalleri daha körleşmedi. Onlara dondurma aldım. Kek yaptım. Bir de çikolatalı pasta. Hepsine şeker aldım. Zarf geleneği devam ediyor. Ben söylemeden kocamın hazırladığı zarflarla şenlendik.
Biz bugün çok şanslıyız. Bir yuvamız, başımızı sokacak bir evimiz ve işimiz, aşımız var. Ya mama bekleyen bebekler, evine ekmek götüremeyen ebeveynler... İşini, aşını kaybetmiş ya da hastane köşelerinde tedavi bekleyen insanlar ya da evinden yurdundan olmuş mülteciler. İnsanlık can çekişiyor.
Belki Covid süreci bizlere insan olduğumuzu yeniden hatırlatır. Belki beş alıp, artık dördünü ihtiyaç sahiplerine veririz. Benim çocukluğumdaki gibi, yoksulları ezmeden, insanlık onurunu rencide etmeden, insanlara yardım ettik diye sayfa sayfa fotoğraf paylaşmadan, kimsenin başını önüne eğmesine sebep olmadan destek oluruz.
Kalbim kırık, içim buruk. Sanırım yaşımın da tesiri ile kaybımız olan tüm yetiştiğim yetişemediğim sülalemin büyüklerine özlem duyuyorum. Ve sevgiyle anıyorum onları. Bir kez daha teşekkür ediyorum onlara. Sayesinde biz olduk ve onlar sayesinde insan olmayı öğrendik.
Herkese iyi bayramlar tüm sevdiklerinizle sımsıkı sarılarak mutluluk sağlık içinde uzun ömürler dilerim.
bizleri bugünden geçmişe götüren ve oradaki güzel havayı içimize çektikten sonra bugüne getirip geleceğe dair düşünmemizi sağlayan bu içten yazı için teşekkür ederiz.. gelenekle geleceği birleştirip, güzel günleri hep birlikte inşa etmek dileğiyle, iyi bayramlar :)
Öncelikle çok teşekkür ederim yorumuz için. Sizde beni unuttuklarıma götürdünüz. Nerede, nasıl olduğundan ziyade aile kavramının unutulduğu herkesin kendi yoğunlukları içinde uzaklaştığı bu dönemlerde ne güzeldir değil mi o el öpmeler bayramlaşmalar. Kalabalık kahvaltılar bağrışlar çağrışlar. Alınan bayram harçlıkları. Sizede iyi bayramlar olsun sağlık afiyetle.
Şöyle bende az biraz çocuklugumun bayramlarından bahsedeyim. Malesef öyle kültürlü donanımlı bir ailenin içinde büyüyemedim sizin gibi arzu hanım ama o gelenek görenekler bizde de vardı. Bayram öncesi çocukların geçirdigi kıpır kıpır heyecan tabiki bizde de olurdu. Babamlar dokuz kardeşti her bayram öncesi bir akraba da kahvaltı programı yapılırdı yaklaşık 50-60 kişi kadar olurduk. Kapının önündeki ayakkabıları hayal edebiliyorsunuz. Herkesin en şık ayakkabıları sıralanmış olurdu . İçeride evin heryeri sofrayla donatılmış olurdu. Tabi o kadar kişiyi doyurma görevi ev sahipliği yapan aileye düşmezdi bayramdan haftalar önce menü belirlenir herkes yapabilecegi bir yemegi seçer ve yemegin oldugu eve erkenden getirirdi. Hatta şöyle bir durumda vardı erkekler bayram namazına giderken kadınlar yemeklerini almış sofralar kurulmaya başlanmış olurdu. Bayram namazından sonra herkes otururd…