top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıA7 Kitap

Dayatılan İdeal Dış Görünüş Algıları / Emre Erdal



Günümüzde insan bedeni ön plana çıkarılarak özündeki insan unutulur oldu. İnsanın içi yerine dış görünümüne önem verilen bir algı oluşturulmuş durumda ve bu sorunlu algı toplumungeniş kesimince kabul görüyor. Dış görünüm üzerinde kimlik inşa etme durumu mevcut;insanlar dış görünüşlerine istinaden değerlendiriliyor, buna göre sınıflandırılıyor; güzel kabuledilenler iyi, akıllı, mutlu olarak tanımlanırken, çirkin olarak nitelenenler şanssız, mutsuz,kötü olarak konumlandırılıyor.

Bu durumun oluşmasında modern dünyanın oluşturmaya çalıştığı güzel görünme algısınayönelik destekleyici pazarlama faaliyetleri ve moda adı altında sunulan yönlendirmeler deetkili oluyor. Medyanın ilettiği mesajların algıyı şekillendirici bir rolü olduğu görülüyor.

Yazılı ve görsel medyada ideal erkek ve kadın beden görünüşü üzerinden iletilen mesajlarla algı yaratılıyor; olması istenen bir görsellik belirleniyor ve buna yönelik bir talep oluşması hedefleniyor. Buna örnek olarak internette bir firmanın reklamı durumu yerinde yansıtıyor.Firma görselinde kusursuz olarak sunulmaya çalışılan bir kadın yüzü kullanıp, mottosunda,“Güzelliğiniz yüzünüzden okunsun!” diyor. Kimi reklamlarda ise kadının kusursuz olması gereğinden yola çıkılarak aksi bir durumun yetersizlik duygusu yaratacağı hissettirilmeye çalışıyor. Bazı durumlarda ise insanların idol olarak aldığı ünlülere fiziksel benzeme çabası saplantı haline gelebiliyor. Yine bu amaca hizmet eden televizyonda yer bulan ve rağbet gören stil programları insanların giyim tercihleri üzerinde etki sağlayarak güzel görünme kaidesini bedenin de ötesine götürerek karma bir pazarlama stratejisine dönüştürmüş oluyor. Hatta medyanın ve çevrenin yönlendirmeleriyle küçük yaştan itibaren tatminsizlik başlıyor.

Oyuncak bebeklerde işlenen ideal güzellik kavramları, peri masalları ile desteklenmeye

devam ediyor. Popülizm sosyal medya iletişim araçlarıyla ergenler arası bedensel endişeleri daha da artırmış durumda. Son 25 yılda ergenlerde depresyon oranı yüzde 70 oranında arttı.

Bedensel kaygılarla gençler arasına patlayan spor salonuna gitme oranındaki artış gerçekten spor amaçlı mı yoksa bedensel gelişim sağlanarak, kaslı ve ince görünerek sosyal çevrede kabul görme isteğinden mi kaynaklanıyor?

İnsanların neden ideal olarak tanımlanan görünüm kalıplarının etkisi altında kaldığını,

İnsanları bedenleri ile ilgili tatminsizliğe iten güdülerin neler olduğunun irdelenmesi

gerekiyor. İdeal beden algısı yaratma çabası ile beraber daha güzel görünmeye yönelik moda, estetik, kozmetik reklam sağanağı ile tüketim odaklı mutluluk vaat eden bir işleyiş hüküm sürmüş oluyor. Tüketim artarken artması beklenen mutluluk ıskalanıyor. İnsanların kendi içine yönelik sorgulamaya dayalı bir mutluluk tanımı yerine genele uyma ve çemberin dışındamkalmamaya yönelik bir mutluluk tanımı seçmesi yaratılmak istenen etkinin işlerliğini güçlendirmiş oluyor. Özden uzaklaşarak şeklin ve görünümün yüceltildiği bir değer süreci söz konusu. Aynı zamanda kişinin sosyal olarak kabul görme isteği, bedensel görünümünü kişiliğinin önüne geçiriyor. Bu durumu esasında hayata yüklenen anlamla ilişkili de düşünmek gerekiyor. Hayatta var oluşunu özden öte görünüme dayandırmak ve altı dolu olmayan değerlere anlam yüklenmesi ruhsal tatminsizliği beraberinde getiriyor. Öte yandan güzellik algısında zamanla değişen tanımı görüyoruz. Kadınlarda eski zamanlarda kilolu olmak güzel olmanın karşılığı iken bu durum günümüzde sıfır beden olarak tabir edilen ince yapılı olmaya evrilmiş durumdadır. Erkeklerde ise kaslı ve uzun boylu olmak günümüzde

‘ideal’ erkek tanımına girmektedir. Ruh beden ilişkisi kadim zamanlardan günümüze tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmalar birçok düşünürün çalışmalarında da yer almıştır. Platon, ruh ve bedenin ilişkisini ele alır, ikili yapısına dair görüşten bahseder. Ruhun, Tanrı’nın bir parçası olduğunu kabul eder ve tekrar Tanrı’ya dönmek istemesinden ötürü ruhu önceler. Dolayısıyla, ruha ebedi ve ezeli bir anlam yükler. Araç olarak gördüğü bedeni ise ruhun bazen mezarlığı bazen hapishanesi bazen de hizmetkarı olarak addeder. Ruh ve beden beraber

olduklarında, doğa bedene köleliği ve boyun eğmeyi, ruha ise komutanlığı ve efendiliği verir. Özetle beden önemli bir araç haline gelmiş durumda. Oysa bedenin ruha bağlı olduğunu, dayatılmış ve öğrenilmiş güzellikten ziyade var olanın güzelliğini görmek gerekiyor. Sadece görünür şeyi güzellik olarak değerlendirmek, görünenin ardındaki özü yani kişiliği es geçmeye neden oluyor. Mevlana’nın dediği gibi: “İnsan gözdür, öte yanı deriden etten başka bir şey değil; gözü neyi görüyorsa değeri de o kadardır insanın. İnsanı gördüklerinden ibaret sayma, göremediklerinde ara; içi hakikatin resmidir dışı sadece manzara. Güzellik baktığın şeyde değil, bakışında olmalı. Kusur bulmak için bakma birine; bulmak için bakarsan bulursun; kusuru örtmeyi marifet edin. Yüz gözünün gördüğü değil, gönül gözüyle gördüğündür güzel olan. Kaşı gözü değil, merhametidir insanı güzelleştiren!” Gogol, “İnsanın hassas şeylerine dikkat et; insanların yüzüne gözüne önem verme. Çok çabuk kusur arama. Ruhuna bak, kalbine bak. Güzel görünen ama altında çirkinlik yatanlara bak” derken, bu noktaya işaret ediyor.

Şekilcilikten, dış görünüme göre insanları sınıflandırılan bilinçten uzaklaşıp doğayı referans alıp doğallığı ve özü ölçüt almaya başladığımızda insan olmanın gerektirdiği bir bakış açısına sahip olabileceğiz. İnsanlık zaman içinde çağ atladı, hayatları kolaylaştıran bir çok gelişme sağlandı. Diğer yandan gelişim kaydettikçe de insani değerlerden uzaklaşmaya, doğallığı kaybetmeye, makineleşmeye ve tüketim objesi konumuna gelmeye başladı. İnsanı ekonomik bir objeye indirgeyen süreç diğer ilişkilerinde de doğallıktan uzak olan bir sistem parçası haline getirdi. Doğallıktan uzaklaşma süreci insan bedenini de kapsamaya başladı, beden üzerinde değişiklik yapmak, genele uymak gerekliliğini doğurdu. Doğayı referans alıp doğallığa önem verdikçe tatminsizlikler de azalacaktır; bu formül aslında çok basit ama görülüyor ki zor olan basiti yaşamak.

Görünümün, bedenin geçici ve güzellik kaynağının kişilik olduğunu unutmamak gerekir.

Ruhsuz bedenin bir önemi yoktur. Esas olan ruh ise; değerlendirilmesi gereken, önem

verilmesi gereken bedenden, beden görünümünden ziyade özdür. Yani bedenin ruha ait

olduğunu, asıl olanın ruh olduğunu her zaman hatırlamak gerekir.

Victor Hugo’nun dediği gibi: “Sadece bedenleri, şekilleri ve görüntüleri sevenlere ne yazık;

ölüm her şeyi yok edecek! Ruhları sevmeyi deneyin!

Sevgiyle kalın...

177 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page