top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıA7 Kitap

Engelsiz Bireyler / Emre Erdal



Ülkemizde engelli birey sayısı sekiz buçuk milyon civarındadır. Buna göre sokakta gördüğümüz

yaklaşık her on insandan birinin engelli olması gerekir, ama göremiyoruz. Bu duruma hem

fiziksel çevre şartlarından kaynaklı erişilebilirlik sorunları hem de dışarıda farklı tutumlara

maruz kalma çekincesiyle evden çıkmama düşüncesi neden oluyor.

Engelli bireylerin birbirinden zor, aşmak durumunda oldukları yolları var. Tedavi süreçlerinde ve

yaşamlarında yoğun bir çaba söz konusuyken, toplum içinde karşı karşıya kaldıkları tutum ve

davranışlar hayatları daha da zorlaştırıyor. Bu bireyler irrite edici tutum ve bakışlara maruz

kalmak ve rutin hayatlarına devam ederlerken alaycı veya acıyan davranışlar görmek

istemiyorlar.

Engelli bireyler toplumda acınası, korkulan, önemsenmeyen insanlar olarak kategorize ediliyor.

Genelde bu kişilerin topluma entegrasyon yeteneğinin olmadığı düşünülüyor. Bu durum fiili

olarak bu bireylerin diğer insanlarla eşit sayılmaması, bazı hakların bu kişilere lütuf olarak

bahşedildiği düşüncesini beraberinde getiriyor ve farklılıkları olanların sanki yardımlarla

geçinmeye muhtaç bireyler olduğu algısı oluşuyor.

Bu algı hayatın çoğu alanında görülebilir. Örneğin dizi ve filmlerde karakterlere baktığımızda

engeli olan bireyler çoğunlukla aciz konumda ekrana gelmekte, kendi ihtiyacını görmekten uzak,

başkalarına bağımlı halde yaşamını devam ettirmeye çalışan bireyler olarak gösteriliyor. Yine

medyada sıkça gördüğümüz ve gerçek hayatta da rastladığımız diğer bir konu ise kötülük yapan

bir insanın başına daha sonra kaza gelmesi ve hayatını felçli geçirmek zorunda kalması vb. Buna

göre kişinin kaza geçirip felçli olmasının nedeni, zamanında yaptığı kötülükler olarak kabul

ediliyor. Yani kişi yaptığı kötülüklerin cezasını engelli olarak ödemiş oluyor.

Toplumda engelli insanların ötesinde farklı görünen insanlara dahi en ufak detaylarda ayrımcılık

yapıldığı görülebiliyor. Örneğin saçı uzun ya da küpe takan bir erkeğin ötekileştirildiğine sıkça

tanık oluyoruz. Toplum, kendi kalıpları dışında gördüğü herkesi ötekileştirdikçe sorunlar

büyüyor. “Körle yatan şaşı kalkar!”, “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur!” vb. atasözleri de bu

yabancılaşmaya, ötekileştirmeye ve ayrımcılığa katkı sunuyor.

Sıklıkla rastlanan diğer bir sorun da engelli insanları görüp, onların duyacağı şekilde şükretmek.

İnsanların sesli bir şekilde farklılığı olmadığı için şükretmesi incitici bir durum. “Çok şükür ben

böyle değilim!” demek, başkalarının durumunu vicdani bir araç olarak görmektir.

Farklılıkları, engelleri olan insanlara yönelik bireysel ve toplumsal olarak ne yapılabilir? Bu

bireylerin tutum ve davranış beklentileri ne yönde? Empati ve entegrasyonla ilgili

geliştirilebilecek alanlar nelerdir?

Bir yakınınızın ya da kendinizin farklılığı olduğunu düşünün. Karşı karşıya kalacağınız irrite

edici sürekli bakışlar karşısında ne hissederdiniz? Empati yapılabilse, sorunlar önemli ölçüde

çözülecektir. Başkalarının yerine kendimizi koymayı başardığımızda, olayları kendimize göre

değerlendirmek yerine karşı taraf açısından düşündüğümüzde ciddi bir mesafe kat etmiş

olacağız.

Aslında beklenen davranış o kadar basittir ki… Engeli olan insanların öteki olmadıklarının

hissettirilmesi ve insanların görünüşlerinden ve beden durumlarından ziyade yaptıkları ve


kişilikleriyle değerlendirilmesi yeterlidir. Engelli bireyleri tanımlarken ya da anarken öncelikle

engeline çağrışımda bulunmamak, insanları önce ismiyle tanımak gereklidir.

Asıl farkındalık yetiştirilen çocuklardan başlar. Anne ve babaların özellikle kendi çocuklarının

davranış gelişiminde önemli rolleri var. Çocuklarına ileride her şey olabileceklerini ama

öncelikle insan olmanın gerektirdiği temel yaklaşımları öğretmeleri gerekir. Farklılıkları olanlara

dik dik bakmamalarını, arkadaşça yaklaşmalarını, ayrımcılık yapmamalarını anlatabilirler.

Farklılıkları olan çocuklarla kendi çocuklarının iletişimlerinin artması, kaynaşmanın sağlanması

adına çok önemli.

Anne ve babanın kendi çocuklarına her insanı diğerlerinden ayıran özelliklerin bulunduğunu, her

insanın farklı olduğunu, bu farklılığın iyi ya da kötünün ötesinde her insanı benzersiz ve biricik

yaptığını, karşı tarafın da toplumun bir üyesi ve parçası olduğunu anlatmaları faydalı olacaktır.

Farklılıkları olan kişiye alaycı bir söz söylediklerinde ya da farklı baktıklarında karşıdaki insanın

nasıl hissedebileceğini düşünmesini sağlayabilirler. Tavır ve dışlanmadan ötürü farklılığı olan

öğrencilerin okula gitmek istemediklerini ve aynı durumda olsa kendi çocuklara ne

hissedeceklerini sorabilirler.

Küçük yaşlardan itibaren toplumun tüm üyeleri farklılıklarla ilgili bilinçlendirilmelidir. Erken

yaştan başlayarak özellikle ilk ve orta öğrenim düzeyinde okullarda farklıkları benimseyici,

akran zorbalığını önleyici, empati kavramını kapsayan engelliler ve engellilik konularında

eğitimlerin planlanması yararlı olacaktır. Bununla ilgili öğretmenler de öğrencilerine aktarmaları

üzere konu ile ilgili eğitim almalıdır. İlgili yaş grubunda öğrencilerle bu bireylerin daha çok bir

araya geleceği etkinlikler yapılmalıdır.

Öte yandan engelleri olan insanların yardıma muhtaç bir grup olduğu algısının yerine, sosyal

hayatta kişilik haklarının korunduğu, kendilerini geliştirebilecek zeminin ve şartların

oluşturulacağı bir bilinç sağlanmalıdır. Önyargıların, dışlanmanın önüne geçebilmek için

empatiyi ve entegrasyonu sağlayacak adımlar atılmalıdır.

Bazı engelli kişiler toplumda bir başına olduklarını düşünüyorlar. Toplumdan soyutlanmayı

önlemek için farklılıkları olan kişilerin daha görünür olmalarını sağlayacak ortamlar

oluşturulmalıdır. Özel şirketler ve organizasyonlar toplumsal algıyı daha iyi seviyelere taşıma

yolunda daha etkin olabilir. Şirketler reklamlarında ve iletişimlerinde farklılıkları olan kişilere

daha çok yer verebilir. Moda sektöründe, yurt dışında örnekleri olduğu üzere bu kişiler ön plana

çıkarılabilir. Film ve dizi yapımlarında engeli olan bireyler daha çok rol alabilir.

Diğer yandan engelli bireylerin bakış açılarını olumlu yönde geliştirmeleri adına kendilerine de

önemli görevler düşüyor. Kendilerinin sadece farklılıkları olduğunu kabul edip, bunun bir utanç

olarak addetmek yerine kendiyle barışık bir tutum içinde fırsat yaratabilirler. Esas değişim

içeriden başlar, kendilerini yetersiz görmelerinden ziyade, sevgi ve cesaretle zorlukların üstüne

gidebilirler. Engelli bireyler kendilerinin acınacak bir durumdan ziyade, diğer insanlarla aynı

olduğu bilincini en yakın çevrelerinden başlayarak yayabilirler. Toplumda kendi seslerini

duyurabilmeleri ve algıyı değiştirme anlamında hak temelli faaliyetlerde bulunabilirler.

Çabalarını sivil toplum kuruluşları altında sürdürebilirler.

Yaşam farklılıkları kabullenmeyle, bir arada olmayla güzel. Farklı olmak da bu hayatın bir

parçası ve doğal bir durum, bunu kabul etmemiz gerekir. Farklılıkları yok etmek yerine onların

kıymetini bilmeliyiz. Bakış açını değiştir, değişimi gör… Sevgiyle.

116 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page