Ülkemizde engelli birey sayısı sekiz buçuk milyon civarındadır. Buna göre sokakta gördüğümüz
yaklaşık her on insandan birinin engelli olması gerekir, ama göremiyoruz. Bu duruma hem
fiziksel çevre şartlarından kaynaklı erişilebilirlik sorunları hem de dışarıda farklı tutumlara
maruz kalma çekincesiyle evden çıkmama düşüncesi neden oluyor.
Engelli bireylerin birbirinden zor, aşmak durumunda oldukları yolları var. Tedavi süreçlerinde ve
yaşamlarında yoğun bir çaba söz konusuyken, toplum içinde karşı karşıya kaldıkları tutum ve
davranışlar hayatları daha da zorlaştırıyor. Bu bireyler irrite edici tutum ve bakışlara maruz
kalmak ve rutin hayatlarına devam ederlerken alaycı veya acıyan davranışlar görmek
istemiyorlar.
Engelli bireyler toplumda acınası, korkulan, önemsenmeyen insanlar olarak kategorize ediliyor.
Genelde bu kişilerin topluma entegrasyon yeteneğinin olmadığı düşünülüyor. Bu durum fiili
olarak bu bireylerin diğer insanlarla eşit sayılmaması, bazı hakların bu kişilere lütuf olarak
bahşedildiği düşüncesini beraberinde getiriyor ve farklılıkları olanların sanki yardımlarla
geçinmeye muhtaç bireyler olduğu algısı oluşuyor.
Bu algı hayatın çoğu alanında görülebilir. Örneğin dizi ve filmlerde karakterlere baktığımızda
engeli olan bireyler çoğunlukla aciz konumda ekrana gelmekte, kendi ihtiyacını görmekten uzak,
başkalarına bağımlı halde yaşamını devam ettirmeye çalışan bireyler olarak gösteriliyor. Yine
medyada sıkça gördüğümüz ve gerçek hayatta da rastladığımız diğer bir konu ise kötülük yapan
bir insanın başına daha sonra kaza gelmesi ve hayatını felçli geçirmek zorunda kalması vb. Buna
göre kişinin kaza geçirip felçli olmasının nedeni, zamanında yaptığı kötülükler olarak kabul
ediliyor. Yani kişi yaptığı kötülüklerin cezasını engelli olarak ödemiş oluyor.
Toplumda engelli insanların ötesinde farklı görünen insanlara dahi en ufak detaylarda ayrımcılık
yapıldığı görülebiliyor. Örneğin saçı uzun ya da küpe takan bir erkeğin ötekileştirildiğine sıkça
tanık oluyoruz. Toplum, kendi kalıpları dışında gördüğü herkesi ötekileştirdikçe sorunlar
büyüyor. “Körle yatan şaşı kalkar!”, “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur!” vb. atasözleri de bu
yabancılaşmaya, ötekileştirmeye ve ayrımcılığa katkı sunuyor.
Sıklıkla rastlanan diğer bir sorun da engelli insanları görüp, onların duyacağı şekilde şükretmek.
İnsanların sesli bir şekilde farklılığı olmadığı için şükretmesi incitici bir durum. “Çok şükür ben
böyle değilim!” demek, başkalarının durumunu vicdani bir araç olarak görmektir.
Farklılıkları, engelleri olan insanlara yönelik bireysel ve toplumsal olarak ne yapılabilir? Bu
bireylerin tutum ve davranış beklentileri ne yönde? Empati ve entegrasyonla ilgili
geliştirilebilecek alanlar nelerdir?
Bir yakınınızın ya da kendinizin farklılığı olduğunu düşünün. Karşı karşıya kalacağınız irrite
edici sürekli bakışlar karşısında ne hissederdiniz? Empati yapılabilse, sorunlar önemli ölçüde
çözülecektir. Başkalarının yerine kendimizi koymayı başardığımızda, olayları kendimize göre
değerlendirmek yerine karşı taraf açısından düşündüğümüzde ciddi bir mesafe kat etmiş
olacağız.
Aslında beklenen davranış o kadar basittir ki… Engeli olan insanların öteki olmadıklarının
hissettirilmesi ve insanların görünüşlerinden ve beden durumlarından ziyade yaptıkları ve
kişilikleriyle değerlendirilmesi yeterlidir. Engelli bireyleri tanımlarken ya da anarken öncelikle
engeline çağrışımda bulunmamak, insanları önce ismiyle tanımak gereklidir.
Asıl farkındalık yetiştirilen çocuklardan başlar. Anne ve babaların özellikle kendi çocuklarının
davranış gelişiminde önemli rolleri var. Çocuklarına ileride her şey olabileceklerini ama
öncelikle insan olmanın gerektirdiği temel yaklaşımları öğretmeleri gerekir. Farklılıkları olanlara
dik dik bakmamalarını, arkadaşça yaklaşmalarını, ayrımcılık yapmamalarını anlatabilirler.
Farklılıkları olan çocuklarla kendi çocuklarının iletişimlerinin artması, kaynaşmanın sağlanması
adına çok önemli.
Anne ve babanın kendi çocuklarına her insanı diğerlerinden ayıran özelliklerin bulunduğunu, her
insanın farklı olduğunu, bu farklılığın iyi ya da kötünün ötesinde her insanı benzersiz ve biricik
yaptığını, karşı tarafın da toplumun bir üyesi ve parçası olduğunu anlatmaları faydalı olacaktır.
Farklılıkları olan kişiye alaycı bir söz söylediklerinde ya da farklı baktıklarında karşıdaki insanın
nasıl hissedebileceğini düşünmesini sağlayabilirler. Tavır ve dışlanmadan ötürü farklılığı olan
öğrencilerin okula gitmek istemediklerini ve aynı durumda olsa kendi çocuklara ne
hissedeceklerini sorabilirler.
Küçük yaşlardan itibaren toplumun tüm üyeleri farklılıklarla ilgili bilinçlendirilmelidir. Erken
yaştan başlayarak özellikle ilk ve orta öğrenim düzeyinde okullarda farklıkları benimseyici,
akran zorbalığını önleyici, empati kavramını kapsayan engelliler ve engellilik konularında
eğitimlerin planlanması yararlı olacaktır. Bununla ilgili öğretmenler de öğrencilerine aktarmaları
üzere konu ile ilgili eğitim almalıdır. İlgili yaş grubunda öğrencilerle bu bireylerin daha çok bir
araya geleceği etkinlikler yapılmalıdır.
Öte yandan engelleri olan insanların yardıma muhtaç bir grup olduğu algısının yerine, sosyal
hayatta kişilik haklarının korunduğu, kendilerini geliştirebilecek zeminin ve şartların
oluşturulacağı bir bilinç sağlanmalıdır. Önyargıların, dışlanmanın önüne geçebilmek için
empatiyi ve entegrasyonu sağlayacak adımlar atılmalıdır.
Bazı engelli kişiler toplumda bir başına olduklarını düşünüyorlar. Toplumdan soyutlanmayı
önlemek için farklılıkları olan kişilerin daha görünür olmalarını sağlayacak ortamlar
oluşturulmalıdır. Özel şirketler ve organizasyonlar toplumsal algıyı daha iyi seviyelere taşıma
yolunda daha etkin olabilir. Şirketler reklamlarında ve iletişimlerinde farklılıkları olan kişilere
daha çok yer verebilir. Moda sektöründe, yurt dışında örnekleri olduğu üzere bu kişiler ön plana
çıkarılabilir. Film ve dizi yapımlarında engeli olan bireyler daha çok rol alabilir.
Diğer yandan engelli bireylerin bakış açılarını olumlu yönde geliştirmeleri adına kendilerine de
önemli görevler düşüyor. Kendilerinin sadece farklılıkları olduğunu kabul edip, bunun bir utanç
olarak addetmek yerine kendiyle barışık bir tutum içinde fırsat yaratabilirler. Esas değişim
içeriden başlar, kendilerini yetersiz görmelerinden ziyade, sevgi ve cesaretle zorlukların üstüne
gidebilirler. Engelli bireyler kendilerinin acınacak bir durumdan ziyade, diğer insanlarla aynı
olduğu bilincini en yakın çevrelerinden başlayarak yayabilirler. Toplumda kendi seslerini
duyurabilmeleri ve algıyı değiştirme anlamında hak temelli faaliyetlerde bulunabilirler.
Çabalarını sivil toplum kuruluşları altında sürdürebilirler.
Yaşam farklılıkları kabullenmeyle, bir arada olmayla güzel. Farklı olmak da bu hayatın bir
parçası ve doğal bir durum, bunu kabul etmemiz gerekir. Farklılıkları yok etmek yerine onların
kıymetini bilmeliyiz. Bakış açını değiştir, değişimi gör… Sevgiyle.
Comments