top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıA7 Kitap

Yasemin Eren: Bir gün bilim ilerleyip ölümsüzlüğün formülü bulunduğunda işler distopyaya dönüşebilir



Metin Çiftçioğlu


1976 yılında Van’ın Gevaş ilçesinde doğan Yasemin Eren, hukukçu bir anneyle siyasallı bir babanın kızı… “Siyaset felsefesinin ütopyası olan adil ve eşit bir dünya arzusunun, arayışının hüküm sürdüğü bir ortamda yetiştim.” diyen Eren, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra, “kapitalizmin yapısal temeli olan özel sektörde uzun yıllar üst düzey yöneticilik” yapar. Bu alandaki bilgisini, güç ve iktidar olguları üzerinden kurgusal bir evren yaratarak aktarmaya girişen Eren, insanlığın küresel kapitalizmle olan hummalı ilişkisini ele aldığı üçlemesinin son kitabı İhtiras Mevsimi’ni geçtiğimiz günlerde yayımladı.

Biz de Eren ile bir araya geldik ve romanı konuştuk.


>> Üçlemenizin son kitabı İhtiras Mevsimi geçtiğimiz günlerde çıktı. En baştan başlayalım, üçleme yazma fikri nasıl ortaya çıktı ve gelişti?

40 yaşına kadar edebiyatla ilişkim sadece edebi eserleri okumaktan ibaretti. 17 yılı aşan çalışma hayatım içinde yakın çevremden kitap yazmam konusunda çeşitli öneriler alıyordum, bu öneriler daha çok iş hayatı üzerine bilgi ve tecrübelerimi aktarmam hususundaydı. Benim gönlümde hep felsefeye, sanata ve politikaya ilgisi olan edebiyat okurlarına seslenmek vardı. Günümüzde kitap okumanın azaldığı ve film, dizi izleyen bir kitlenin çoğaldığını gördükçe nitelikli film izleyicisini hedef alabileceğim özgün bir roman yazmaya karar verdim. Dünyayı gezerek değişik coğrafyaları ve kültürleri tanıdıkça kadim zamanlardan bugüne değin gerek insanlar gerekse ülkeler arasında eşitsizliğin hüküm sürdüğünü idrak ettim. Adil ve eşit bir dünya idealinin önündeki en büyük engelin, insanın güç ve iktidar iştahı olduğu hakikatinden esinlenerek serinin ilk kitabı Güç Mevsimini yazdım. Ama tema güç ve insan doğası olunca konu sıkıntısı hiç yaşamadım. Serinin birinci kitabı olan Güç Mevsimi’nde petrol ve silah lobisinin savaşını ele alırken, serinin ikinci kitabı olan İntikam Mevsimi’nde teknoloji, uzay ve erdemli insan üçgeninden konuyu irdeliyorum. Serinin son kitabı İhtiras Mevsimi’nde ise insanın güç uğruna ne kadar ileri gidebileceğini ve gücün insanı nasıl yozlaştırdığını sorgulatıyorum.


>> Her üç kitapta da tematik ortaklıklar ilk bakışta göze çarpıyor. Güç, iktidar hırsı, savaş ve barış, tehlikeye yol açan arzular, ölüm… Bunlar her ne kadar insanlığın kadim duygu ve olguları olsa da son yıllarda daha da görünür hale geldi. Güncel olan, edebiyatınızı ne denli etkiliyor?

Tüm zamanların en büyük ve kanlı savaşları iktidar ve güç istenci üzerine gelişmiştir. İlk insan olduğu varsayılan Adem’in çocukları Habil’le kabil arasında başladı ve günümüzde hala devam etmektedir. Kardeşini kıskanıp ortadan kaldırarak iktidarı elde edeceğini zanneden Kabil, insanlık tarihi boyunca bütün katillerin arketipidir. Tarih boyunca beylikler ve imparatorluklar arasında, günümüzde de devletler arasında yaşanan çatışmaların nedeni güç ve iktidar arzusudur. Güç ve iktidar dünyanın ve insan hayatının şekillenmesinde belirleyici etkiye sahip olması bakımında her zaman edebiyatın içinde varlığını sürdürecektir. Günümüzde dünya güç edinim savaşında dönmeye devam ederken büyük bir açmaza doğru sürükleniyor. Bu açmazın en can alıcı noktası hayatın bir mücadele alanı olarak tasavvur edilmesidir. Kapitalist sistemle şekillenen dünya düzeni içinde varlığını sürdürmeye çalışan insan, kendine yer edinebilmek ve gücü elinde tutabilmek uğruna yaşamsal bir savaşın ortasında kalmıştır. Tüm bu ekonomik ve sosyal gelişmeler edebiyatı ve sanatı etkiliyor.


>>Paralel olayların kurgusu ile anlatılan her hikaye, gerçeğin ne olduğunu, kimin için ne ifade ettiği tartışmasını da yeniden üretir. Diğer romanlarınızda olduğu gibi İhtiras Mevsimi de gerçeklik olgusunun muhakemesi yapıyor. Sizce gerçeklik, bireysel midir? Nesnel gerçeklik mümkün müdür?

İhtiras, arzu ve tutkular en az bedenimiz kadar somuttur. İnsanın aktif olarak dahil olduğu gerçeğin inşasında fikirler kadar duygular da işler. Gerçeğin reddi ya da gerçekten kaçış da buna dahildir. Bu bağlamda kurmaca metinler, sanat eserleri ve bilimsel bilgi salt gerçeğin izahı değil, gerçeğin tasarımı olarak da okunabilir. İnsanın tarihi tür olarak insanın tarih sahnesinde belirmesiyle başlatılamaz; insanı mümkün kılan yaşamın kudretidir ve bu kudret de varlığın hiçlikte belirişiyle yaşıttır...


>> Romanınızda, geçmiş yıllarda yayımladığınız diğer romanlarınızda olduğu gibi kirli siyasetin temsillerini anlatıyorsunuz. Silah baronu, Rusya devlet başkanı, İngiltere Kraliçesi gibi karakterler var. Bu karakterler, gerçeği yansıtıyor mu?

Romanlarımda yarattığım evren gerçeklerden esinlenilmiştir. Tüm seri gerçeğin izdüşümü olarak da okunabilir. Erkek kahramanlarım uzay baronu, Rusya devlet başkanı ve silah tanrısı. Kadın kahramanım dünyayı yönettiği iddia edilen güçlü ailelerden birinin torunu ve müttefiki İngiltere Kraliçesi… Böyle bir konuyu yazabilmek için Dünya’da bazı kişilerin hayatını iyi okumak ve onları güncel olarak takip etmek gerekiyor. Ana tema güç, iktidar, ihtiras olunca majestelerinin önemi daha da artıyor. 21. yüzyılda olmamıza rağmen İngiliz Kraliyet ailesinin dünyada çok önemli bir güce sahip olduğunu, bu gücün sembolik olmadığını biliyoruz. Sömürgecilik her ne kadar geçmişte kalsa da günümüzde kabuk değiştirerek devam etmektedir. İhtiras Mevsimi’nde bu konuyu vurguluyorum. Rusya Devlet Başkanı karakterim Dimitri Reiman’in bölümleri için Vladimir Putin’i örnek alarak yazdım. Uzay Baronu Edward karakterim için bugün uzay ve teknoloji alanında en etkili isim olan Elon Musk ve Jeff Bezos’un teknoloji ve uzay alanındaki başarılarından esinlenerek yazılmıştır. Güç Mevsimi ve İntikam Mevsimi’inde Rusya Devlet Başkanın Rus Oligarklarla ilişkisi, yaşadığı siyasi sorunlar tamamen gerçek olaylardan esinlenilerek kaleme aldım. Petrol ve bankacılık alanında büyük bir güce sahip Rockefeller ve Rothschild ailesi serinin temelindeki esin kaynaklarımdır.


>> İhtiras Mevsimi’nde aşk, Yeşilçam filmlerinde göründüğü kadar masum değil. Daha çok bir arzu nesnesi ve hedefe varan yolda bir araç olarak kurgulana geliyor. Günümüzün yoz dünyasında aşk neden bu denli kirli ve suçlu sizce?

Aşk içinde yaşadığımız toplumdan bağımsız değildir. Aşk politiktir. Ekonomik, sosyolojik gelişmeler insan psikolojisinin değişmesine de sebep olmaktadır. Kapitalizmin şekillendirdiği günümüz insanında para, mülkiyet, kariyerle birlikte bireyselcilik daha ön planda yer alıyor. Yozlaşmış bir dünyada aşkın masum kalmasını bekleyemez. Aşk da sistemin sömürücü ruhuna bürünmüştür.


İhtiras Mevsimi’nde kapitalizmin insanı nasıl metalaştırdığını, bu sistemin sadece insanın bedenini değil, düşüncesini, duygusunu, aklını ve aşkını da metalaştırdığını anlatıyorum. Gücün insanı yozlaştırdığını, zenginliğin, hükümranlığın dipsiz iştahı yaşamı aşksız, güvensiz bir yer haline getirdiğini düşünüyorum. Halbuki bir kadın yazar olarak aşkın her zaman değişip dönüştürdüğüne inanıyorum. Aşk’ta bireyselciliğe yer yoktur. Aşk İki kişiliktir. Aşk emektir ve eylemliliktir. Yaşamın itici gücüdür. “Âşık olmak dünyayı değiştirmek olabilir” düşüncesiyle İhtiras Mevsimi’nin sonunu bu duygu düşünce çerçevesinde kurguladım.


>> Romanınızın kilit noktalarından biri, kriyojeni. Yani insanın dondurulması… Ara ara ajanslara konu olan bir durum bu. Ancak uygulanabilirliği yahut bilimselliği tartışma konusu. Sizce bu olguyu romanınızda işlemeniz, eserini distopik bir noktaya mı götürüyor, ütopik bir noktaya mı?

Ölümsüzlük, her zaman insanların hayali olmuştur. Antik zamanlardan beri süregelen bir ölümsüzlük arayışı vardır. Kimileri mitolojilerin, efsanelerin peşinden gidip ölümsüzlük çeşmesini aramış, kimileri ise aynı arayışı simya çalışmaları ile gerçekleştirmiştir. Dinlerin ya da felsefelerin “ruhun ölümsüzlüğü”, “ölümden sonra yeniden dirilme”, “ölümden sonraki hayat” vb. inanç ve düşünceleri bir tarafa, bütün insanlarda “ölümsüz olma arzusu” psikolojik bir gerçek olarak varlığını sürdürmektedir.


Günümüzde ise bununla ilgili bazı bilimsel denemeler mevcut. Örneğin, tıpta yaşlanmayı yavaşlatacak ya da tersine çevirecek yöntem arayışları devam etmekte. Günümüzde uygulanan ama henüz sonuç alınmamış Kriyojeni yani insanın dondurulması bir ütopya iken bir anda distopyaya dönüşebilir. Şüphesiz “yaşama isteği” insanın en derin ve güçlü arzusudur. İhtiras Mevsimi’nde bu konuyu Ütopik bir bakış açısıyla yazdım. Bir gün bilim ilerleyip ölümsüzlüğün formülü bulunduğunda işler distopyaya dönüşebilir. Gerek Dünya gerekse insanların yayılacağı diğer sistemler, ölümün olmadığı bir popülasyonu kaldırmakta güçlük çekebilir. Yaşlı popülasyon genç popülasyonu sayıca çok geride bırakacak ve belki de düzen bozulup kaos ortamı hakim olacaktır. Belki de insanlığın ilerlemesinin önü kesilebilir. Zenginle fakir arasındaki uçurum daha da derinleşebilir. Zenginler galaksiye yayılıp milyarlarca yıl varlığını refah içerisinde sürdürürken fakirler, Dünya’da tıkılıp kalabilir ve birkaç bin yıl sonra, yaşanılmaz hale gelen Dünya’da yok olup gidebilir.


>> Günleriniz nasıl geçiyor? Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı?

Serinin üçün kitabı İhtiras Mevsimi’nin söyleşi ve imza günleri başladı. İlk söyleşi etkinliğimizi 12 Mart tarihinde Penguen Kitabevi’nde yapıyoruz. Diğer yandan dördüncü romanımın konusunu şekillendirmek üzere çalışıyorum.


67 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page