top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıA7 Kitap

Kimlik Bunalımı / Emre Erdal



Rousseau sormuştur; insanı insan yapan nedir? İnsan kimliğini bulma yolunda ya da kendini tanımlama adına geçmişten bugüne nasıl bir süreç yaşadı ve önem sırası ne oldu? Kimliğini neye göre belirledi, ya da dayatılan kimlikleri özümseyip kabullendi mi? Kimlik insanın kendisini nasıl gördüğü ve toplumun kendisini nasıl algıladığı ile ilgilidir. Ancak öyle görülüyor ki geçmiş zamandan bu yana insanlar kendini tanımlarken kendisini nasıl gördüğünden daha çok toplumun kendisiyle ilgili algısını daha çok önemsedi ve onay görme isteğinden, genelin beklentisini karşılamaktan ve başka insanlar üzerinde etki yaratma çabasından kurtulamadı.

Peşinden koştuklarımız, uğruna birçok şeyden vazgeçtiklerimiz gerçek bizim isteklerimiz mi? Çoğu zaman gerçek anlamda bizim istediklerimiz olmuyor. Ailenin ve toplumun beklentilerini karşılama çabası kendi isteklerimizin önünde yer alıyor. Toplum insana ideal olarak tanımlanan hedefler veriyor, küçük yaştan itibaren ‘maddi’ başarı ve güce odaklı yetiştirilen çocukların büyüdüklerinde sertifikalarla kendini değerli hissetmesi sağlanıyor, kartvizit unvanıyla kişilik yaratılmaya çalışılıyor. Nietzche’ nin belirttiği üzere ‘hedefler kültürün içindedir, havadadır, siz onları solursunuz, beraber büyüdüğüm tüm delikanlılar aynı hedefleri soludular. Hedeflerim zaten önümdeydi, ailemin zamanımın doğal sonuçlarıydı. ‘

Zaman içerisinde dini kimlik, ırksal kimlik siyasi kimlik başat rol oynamışken günümüzde ekonomik kimlik her şeyin öncesinde geliyor gözükmektedir. Maddi açıdan daha iyi durumda olmak en üstün insani değerlerden birisi haline gelmiştir. Toplum nezdinde kabul görmenin ölçütü ekonomik olarak güçlü olmak ile ilişkilendirilmektedir, dolayısı ile statü göstergesi olarak ekonomik güç üzerinden kimlik inşa etme ve kendini ifade etme sürecinden bahsedebiliriz. İhtiyaçtan öte başkaları nezdinde saygınlık kazanma çabası ile sembolik olarak tüketim ve gösteriş hızla artıyor. Değeri sadece parayla ölçülebilen şeylerle kendimize bir kimlik yaratmaya çalışıyoruz ve zenginliği de sadece maddi unsurlar üzerinden tanımlıyoruz. Oysa ki kişiyi zengin yapan toplumda maddi güçle edindiği yer değil, kişinin düşünsel bakış açısıdır.

Bugünden yaklaşık 2500 yıl önceye gidelim. Atina sokaklarında genci yaşlısı rastladığı herkese bildiklerinin aslında yanlış olduğunu kanıtlayan Sokrates insanların mala, mülke, gösterişe aşırı derecede önem verdiğini, ruhun geliştirilmesi gerektiği yerde maddi unsurların öncelik yapıldığını, bu durumun insanlarda mutsuzluğa neden olduğunu anlatmaya çalışsa da toplumda karşılık bulamadı. Öğrencisi Platon’ un kaleme aldığı Sokrates’ in Savunması kitabında ‘‘Önemsiz şeylere en yüksek, önemli olanlara daha az değer biçiliyor. Herkesi paranın değil ruhun mükemmelleştirilmesine önem verilmesine ikna etmekten başka hiçbir şey yapmadım.’’ derken toplumda kabul gören anlayışın günümüz dünyasında da etkisini hızla artırdığı görülüyor.

Toplumun yansıttığı ideal olarak sunulan kimlikler kişinin kendisini karşılamaktan uzakta yer aldığında insanı özgür düşünceden alıkoyarak zamanla bir robot haline ve başkalarının takdirine bağımlı hale getirmektedir. Doğal olmayan kimlik inşası kişinin kendisinden kaçışına ve kendisini sınırlamasına neden olmaktadır. Günümüzde robotlaşmaya neden olan etkili bir unsur da sosyal medyanın gündelik hayatlara oldukça nüfuz etmesi denebilir. Zaman içinde sözlü kültürden, yazılı kültüre geçilmiştir, geldiğimiz noktada da görsel kültürün hüküm sürdüğü bir düzen içerisindeyiz. Her şeyin nasıl olduğundan ziyade nasıl gözüktüğü ve nasıl algılandığı daha önemli olmuş durumdadır. İnsanların hızla değişen ve kendini sürekli güncellemesi beklenen davranış modeline uyması beklenmekte, bu durum kişileri belirli bir kalıp içinde davranmasına itmektedir. Halbuki beğeni ve takdire bağlı bakış açısı ve en önemlisi bu düşüncenin sanal dünya üzerinden kurgulanması kişiyi yalnızlığa daha çok itmekte, altı kaygan zemin olması nedeniyle de mutsuzluğu tetiklemektedir. Olduğundan farklı bir algı yaratmak ve bu sayede önemli hissetmek duygusu esasında amaçlanan duyguların zıttı olarak kişiyi girdaba sokmakta, kişinin içsel zenginliklerinden uzaklaşmasına neden olmakta ve zamanla tatminsizliğe yol açıp gerçekten uzaklaştırmaktadır.

İnsan kendi yeteneklerinin, içindeki potansiyelin farkına varıp giydirilmiş kimlikten sıyrıldığı ölçüde mutlu ve kendini gerçekleştirme olanağına sahip olabilir. Aynı zamanda sanallıktan gerçekliğe bir dönüşümü sağlayabilir. Nasıl bir güç taşıdığımızın farkında değiliz, dışarıya el açıyor, takdir görmeyi olduğundan fazla önemsiyoruz. Bizler esasında düşündüğümüzden daha zenginiz; bahşedilmiş içsel değerler farkına varıldığında en büyük zenginlik kaynağı olabilir. Bizden beklenen değil olmasını dilediğimiz şekilde tercihlerimizi yapabiliriz. İnsanın bambaşka bir kimliği bürünme çabası yerine yapısına uygun değerleri keşfedip parlatması mutsuzluğunu önlediği gibi daha anlamlı hissetmesine yardımcı olabilir. İnsanın edinmesi gereken esas kimlik insan olma kimliğidir. İdeal olarak sunulan kimliklere benzeme çabası yerine içsel değerlerin öncelik yapıldığı bir anlayışın önemsenmesi dileğiyle.

122 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page