top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıA7 Kitap

Söylev (NUTUK)



Söylev (Nutuk); Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı ile Türkiye

Cumhuriyeti tarihinin, öz olarak, M. Kemal Atatürk önderliğinde

gerçekleştirilen Türk Devrimi’nin kutlu, yüce ırmağıdır. Kimi zaman coşkun

akar, çağlayan olur gürler, kimi zaman dingin, sessiz, ağırbaşlı akar, akar,

akar…

Söylev; sömürgeci, yayılmacı güçlere karşı, dünya ezilen uluslarına

örnek olan başkaldırının, direnişin, ölüm-kalım savaşının, karanlıktan

aydınlığa ulaşmanın, yokoluştan varoluşa geçişin, her güç koşulda umudun,

kahramanlığın, utkunun eşsiz destanıdır.

Söylev, Türk ulusunu besleyen, büyüten, geliştiren, duru, pırıl, ışıklı

bir yaşam kaynağıdır.

Söylev, onur ve kıvanç duyduğumuz geçmişten gelen, bugünü

aydınlatan, geleceğe yön veren, yol gösteren benzersiz anıtsal bir başyapıttır.

Tarihin akışına yön veren Mustafa Kemal Atatürk, tarihe tanıklık eden anıtsal yapıtı

Söylev’i; 15–20 Ekim 1927 günleri arasında altı gün boyunca, 36 saat süreyle, CHP’nin ikinci

kurultayında, TBMM’nin büyük salonunda okur.

Söylev’in amacını “Türk Devrimi’nin incelenmesinde tarihe kolaylık sağlamak”

olarak belirten Atatürk, “ulusal varlığı sona ermiş sayılan bir ulusun, bağımsızlığını nasıl

kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti

nasıl kurduğumu anlatmaya çalıştım” diyerek “yaptığı tarihi” “yazarak” da Türk

Ulusu’na ve gelecek kuşaklara ders alınacak, tarih bilinci oluşturacak önemli, büyük bir

başyapıt armağan eder.

Söylev, “Varlığına son verilmek istenen bir ulusun”, emperyalist işgalcilere karşı

başkaldırışını ve Türk Ulusu’nun yeniden doğuşunu belgelere dayanarak anlatan, tarihte eşine

rastlanmayan destansı bir başyapıttır.

Türk Ulusu Atatürk önderliğinde yarattığı bu destanda; işgallerle, ihanetlerle, acılarla,

savaşlarla dolu günlerin yaşandığı karanlık, zorlu bir dönemi, aydınlığa dönüştürme

savaşımları ile bir ulusun yeniden dirilişi dile getirilir.

ATEŞ VE İHANET YILLARI

M. Kemal, Söylev’in başlangıcında, 19 Mayıs 1919’daki genel durum ve görünüşü,

Osmanlı Devleti’nin o günkü durumunu gelecek kuşaklar için belgeler:

“1919 yılı Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş:

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş,

Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir Silah Bırakışması imzalanmış.

Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda.

Ulusu ve yurdu I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına

düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve Halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış; kendini ve

yalnız tahtını koruyabileceğini düşlediği alçakça önlemler araştırmakta.

Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız

Padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendi güvenlerini sürdürecek herhangi

bir duruma boyun eğmiş.

Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…”


Kuvayı Milliye Destanı’nın şairi Nazım Hikmet’in dizeleriyle “Ateş ve ihanetin

görüldüğü” yılardır o karanlık dönem…

Atatürk, Söylev’de, vatanın kurtulması için üstlendiği görev ve sorumluluğun

bilinciyle, o günün kurtuluş önerileriyle birlikte, kurtuluşa giden yolda uygulanan yöntemler,

içteki ve dış düşmanların yıkıcı eylemlere karşı verdiği savaşımı anlatır.

Ulusun örgütlenmesi, ulusal bir kurulun oluşturulması (Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i

Hukuk Cemiyeti), ulusal egemenliğe dayalı Meclis ve Hükümetin kurularak bağımsızlık ve

kurtuluşun çetin yolunda gerçekleştirilenler, içte ihanet isyanların bastırılması, dış düşmanla

savaşlar, gelecek kuşaklara ve Türk gençliğine nesnel olarak belgelere dayanarak aktarılır.

“YA İSTİKLAL BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM!”

Kurtuluş, Bağımsızlık ve Özgürlük yoluna çıkılırken parola tektir: “Ya İstiklal

Bağımsızlık Ya Ölüm!

Kurtuluş ve bağımsızlık yolunda tüm engellemeler, zorluklar kararlılıkla, yiğitlikle

aşılır. Türk Ulusu Başkomutan Gazi M. Kemal’in güvenini boşa çıkarmaz ve emperyalist

işgalci güçlere karşı, her türden olanaksızlıklar, yokluklar, yoksunluklar içinde gerçek bir

destan yazar.

Bu destanda; tüm güçlüklere, zorluklara, zorbalıklara, elverişsiz koşullara karşın,

emperyalizme karşı ölümü göze alarak gerçekleştirilen Ulusal Kurtuluş Savaşı ile

bağımsızlığın, özgürlüğün kazanılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş temeller üzerinde

kuruluşu, yapılandırılması yer alır.

Tarih, toplumların yalnız bugününe değil, geleceğine de ışık tutar. Söylev, içeriğiyle

topluma ulus, yurt ve tarih bilincini kazandırır. Söylev, yalnızca anlattığı döneme ışık

tutmakla kalmaz, günümüzü ve geleceğimizi de aydınlatır. Dün olduğu gibi bugün de,

gelecekte de yol ve yön göstericidir.

Her evresi düşünülüp tasarlanarak gerçekleştirilen, ezilen ulusların yol göstericisi, ışık

kaynağı olan Türk Devrimi’nin oluşum ve gelişim süreci ile anlam ve öneminin öğrenilmesi,

Türkiye Cumhuriyeti’nin korunması, yaşatılması ve yükseltilmesi açısından da çok önemlidir.

Bu anlamda, Bağımsızlığın ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin korunması, ulusun ve

gelecek kuşakların “Özenli ve uyanık” olması, ancak bu tarihsel bilince erişmesiyle olanaklı

olacaktır.

TÜRK GENÇLİĞİNE SESLENİŞ

Söylev’in sonunda, M. Kemal Atatürk; “Yurdun her köşesini sulayan kanların

karşılığı” olarak elde edilen ve “Ulusun, geleceğinin biricik temeli” olan bağımsızlığı ve

Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek koruma görevini Türk gençliğinin koruyuculuğuna

bırakır:

“Ey Türk gençliği!

Birinci görevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa dek

korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli

hazinendir. Gelecekte de, seni bu hazineden yoksun etmek isteyecek yurt içi ve yurt dışı

düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda

kalırsan, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını

düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar çok elverişsiz bir durumda belirebilir.

Bağımsızlığına ve cumhuriyetine göz koyacak düşmanlar, bütün dünyada benzeri

görülmedik bir zaferin temsilcisi olabilirler, zorla ve hile ile kutsal yurdunun bütün

kaleleri alınmış, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her

köşesi açıkça işgal edilmiş olabilir.


Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere, yurt içinde iktidara

sahip olanlar, aymazlık ve sapkınlık ve hatta hainlik içinde bulunabilirler. Dahası bu

iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını istilacıların siyasal emelleriyle birleştirebilirler. Ulus

yoksulluk ve sıkıntı içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin evladı! İşte bu durumlar ve koşullar içinde bile görevin,

Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,

damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Fethi Karaduman


1919 yılının 15 Mayısında koca M. Kemal, henüz Samsun iskelesine ayak basmış

bir küçük ümit bile değil! Ali Nadir Paşanın elindeki süpürge sırığının tepesinde, bir

beyaz yatak çarşafı sallanmaktadır. Ve batık Türk devletinin bütün dünyaya salladığı

kirli teslim bayrağıdır bu! Bir “9 Eylül” (İzmir’in alınışı), o tarihte bize, Kutup

Yıldızından bile uzaktı.


Demirci Mehmet Efe

ÖZGÜRLÜK ve BAĞIMSIZLIK KOLAY KAZANILMADI, KAN ve CAN

VERİLEREK ELDE EDİLDİ.

GEÇMİŞİNİ UNUTMA, DERS AL Kİ, GELECEĞİN KARARMASIN!

KÖTÜ YAZGI BİR KEZ DAHA YİNELENMESİN!


ÖZDEYİŞLER

Tarih, ulusların yükseliş ve çöküş nedenlerini araştırırken birçok siyasal, sosyal

durumları sayıp döker, ama bir ulusun doğrudan doğruya yaşaması ile yükselmesi ile

çözülüp çökmesiyle yakından orantılı ve ilgili olan, o ulusun ekonomisidir. Tarihin ve

deneyin ortaya koyduğu bu gerçek, bizim tarihimizde de, bizim yaşayışımızda da bütün

açıklığıyla ortadadır.

Gerçekten Türk tarihi incelenecek olursa, bütün yükseliş ve çöküş nedenlerinin

birer ekonomi meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca

başarılar kadar bunca yenilgiler de, kazançlar gibi kayıplar da, o dönemlerdeki

ekonomik durumla yakından ilgilidirler.

M. Kemal Atatürk (1923)


Geleceği görebilmek için tarih bilmek çok önemli. Birey için hafıza neyse bir ulus

için de tarih odur. Tarihini çarpıtan bir toplum nörotik bir kişi; tarihini bilmeyen

toplum ise hafızasını yitirmiş bir insan gibidir.


Prof. Bernard Lewis

127 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page